BÜYÜK ŞEHİRLER, BÜYÜK ERGENLER

Kur’an’da sıklıkla yaratılmış ayetlere dikkat çekildiğini belirtmiştik. Bunun, Kur’an’ın gerçekten de Allah’ın kitabı olduğunun görülebilmesi için yapıldığı da yine ayetlerin bildirdiği bir durumdu:

Ayetlerimizi onlara, hem çevrelerinde hem de kendi içlerinde öyle göstereceğiz ki sonunda onun (Kur’ân’ın) gerçek olduğu, onlar açısından iyice ortaya çıkacaktır. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? (Fussilet 41/53)

Görüldüğü gibi yaratılmış ayetler Allah’ın varlığının delili olarak sunulmuyor; Kitabın Allah’a ait olduğunu anlamaya delil teşkil ettiği söyleniyor. Çünkü Kur’an’a göre Allah’ın varlığı ve birliği hakkında şüphesi olan bir tek canlı yoktur. Hatta cansız bile yoktur. Allah’ın varlığının sorgulanması normal bir insanın aklının ucundan dahi geçmeyecek bir şeydir.

Ateizm şehir hayatının şımarttığı, ergenlik dönemi bir türlü bitmediği için kendini dünyanın merkezine koyarak ilahlaştırmış kişilerin ortaya attığı, ancak aklı başında hiç kimsenin dikkate almadığı tarihin en boş söylemidir. Doğada veya herhangi bir köyde dikkatli bir gözlemle iki saat geçirmiş herkes Allah’ın varlığı, birliği, kudreti ve sıfatları ile ilgili kendisinde doğuştan zaten var olan bilgileri pekiştirir.

Kendilerini ateist olarak tanımlayanların Allah’ın varlığını çok iyi bildikleri halde bunu kabul etmediklerini söylemeleri, kibirlerinin boyutunu gözler önüne sermelerinden başka bir şey değildir. Çünkü Allah’ın ayetlerini görmezden gelenlerin asıl sorunu Allah’ın varlığı değil, elçiler göndererek hesap günü hakkında uyarılarda bulunmasıdır. Asıl kabul edemedikleri şey kendilerinden daha güçlü bir Yaratıcıya hesap verecek olmalarıdır:

Bunları asıl şaşırtan içlerinden bir uyarıcının gelmesidir. Ayetleri görmezlikten gelenler (kafirler): “Bu şaşılacak bir şey” dediler. “Ölüp toprak haline geldikten sonra tekrar geri dönmek, öyle mi? Uzak bir ihtimal.” Toprağın onlardan neyi eksilttiğini iyi biliriz. Bizde her şeyi saklayan bir defter vardır. (Kaf 50/2-4)

Görüldüğü üzere asıl mesele öldükten sonrasıdır. Dünya hayatını Allah’ın yarattığı ve din ya da fıtrat dediği sisteme göre değil de kendi kriterlerine göre yaşamak isteyenlerin, ölüm sonrasını ve hesap vereceklerini kabul etmemeleri çok doğaldır. Çünkü aslında kendileri de insan üretimi sistemlerin mutlak doğru, evrensel ve zaman üstü olamayacağını bilirler.

Bu sebeple yukarıdaki Kaf Suresi ayetlerinin devamında Rabbimiz bu kişilerin yine doğaya yani yaratılmış ayetlere bakmalarını istemektedir. Kendilerine gelenin gerçek olduğunu anlamanın en etkili yollarından biri budur:

Hayır! Kendilerine gelen bu gerçek karşısında yalan söylediler; tam bir tereddüt içindeler. Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, nasıl yükseltmişiz ve nasıl süslemişiz. Onda çatlaklıklar yoktur. Yeryüzünü de yayıp uzattık, oturaklı dağları içine kazık gibi çaktık. Orayı güzelleştiren her bitkinin erkeğini de dişisini de bitirdik. Gerçeği göstersin, O’na yönelen her kul için doğru bilgi (zikir) kaynağı olsun diye. (Kaf 50/5-8)

Ancak ne yazık ki şehir hayatı insanı her gün Allah’ın ayetlerinden biraz daha uzaklaştırmakta, muhteşem bir ayet olan kendisine dahi bakmasını engellemektedir. Oysa en azılı ateist bile Allah’ın yarattıklarının hiçbir şeyin yerini tutmayacağını fıtraten bilir. Bu sebeple örneğin, yediği gıdaların organik olmasını yani Allah’ın yarattığı haline bir insan müdahalesi olmamasını ister. Ancak iş “organik dine”, yani içerisine insan tarafından bir şey katılmamış dine gelince insanların çoğu yan çizer.

Allah’ın kurduğu ve İslam dediği sistemi görebilmenin en güzel yolu tabiatı yani yeryüzündeki belgeleri gözlemlemektir.

Kesin bilgi sahibi olmak isteyenler için yeryüzünde belgeler var! Kendinizde de var; gözlemlemiyor musunuz? (Zariyat 51/20-21)

Keşke her insan onbeş dakikalığına da olsa ünlü olmanın peşinde koşmak yerine iki saatliğine de olsa çoban olmanın yollarını arasa ve böylece Rabbimizin muazzam sistemini yakından görme fırsatı yakalayabilse. İşte o zaman aynı muazzam sistemin indrdiği ayetler arasında da bulunduğunu görecek ve Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu kavrayabilecektir. Elbette bunun ilk şartı Kur’an’ı dikkatli ve ciddi bir şekilde okumaktır.


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Etiketler: